“Tanrı, yarattığı kulunun uzun ömürlü olmasını istiyorsa Datça Yarımadası’na bırakır." (Strabon)

Ünlü coğrafyacı Strabon böyle demiş Datça için. Güzelliği, iklimi ve doğasıyla Datça, gelen yerli ve yabancı ziyaretçilerini gülerek karşılayan şirin bir tatil kasabasıdır. Marmaris ve Bodrum gibi tanınmış turizm merkezlerine yakın olmasına rağmen, doğallığını koruyabilmiş ender turizm merkezlerinden biridir. Datça, ünlü tarihçi Strabon’dan bu yana Ege ve Akdeniz’in en sağlıklı coğrafyası olarak tarif ediliyor.

Bol oksijenli ve nem oranı düşük havasından mı bilinmez ama tarihte de en eski tıp okulları bu bölgede kurulmuş. Hastalar bu bölgeye şifa bulmaya gelirmiş. Belki de bu yüzden yörenin insanları daha uzun ömürlü ve sağlıklı bir yaşam süregelmiş. Belki de Datça’da insanların uzun yaşamının sırrı yoğun çam ormanlarından süzülen çam balı, çiçek balı, kekik balından ya da içilen adaçayı, papatya, kuşburnu çaylarından olabilir. Belki de bademleri, zeytinyağı, şifalı sabunları ya da denizinden avlanan kalkan, levrek, mırmır, çuprasındandır... Kimbilir?

Datça’nın her yerinden denize rahatlıkla ulaşmak mümkün. Kumluk Plajı, Hastane Altı Plajı, Taşlık Plajı ve Şifalı Göl şehir içinde herhangi bir araca gereksinim duymadan ulaşabileceğiniz, yüzebileceğiniz yerler.
Aktif tatile uygun
Datça aktif tatil yapmak isteyenler için de çok uygun. Sürekli esen meltem rüzgarı sörf meraklılarını, adadaki dalış merkezlerinin desteğiyle denizin dip zenginliği ise amatör dalgıçları adeta büyülüyecek kadar güzel.
Datça ve çevresi yürüyüş sporunu sevenlere de bir çok olanaklar sunuyor.
Bu arada eski taş evleriyle yerli ve yabancı herkesin beğenisini toplayan Eski Datça’yı, Selçuklu döneminden kalma camisiyle Hızırşah Köyü’nü, camii ve eski taş evleriyle Reşadiye’yi ve yeldeğirmenleriyle Kızlan Köyü’nü de ziyaret etmeyi sakın unutmayın.

Tarih boyunca Datça
Datça önce Karyalıların, M.Ö. 1100 yılından sonra da Dorların egemenliği altında kalmış. Dorlar, Hexapolis Birliği altında altı şehir kurmuş. Bu şehirlerden biri olan Knidos, Datça yarımadası üzerine kuruldu ve birliğin merkezi oldu.

Pers saldırılarına (M.Ö.546) karşı koymak için Dorlar, Balıkaşıran denilen yerde kanal açarak yarımadayı ada yapmak istemişlerdi. Ancak umulduğundan daha sert ve keskin çıkan kayalar, çalışanların el ve yüzlerınde yaralar açınca, tanrıların gazabına uğradıklarına inanarak vazgeçip Persleri dostça karşılanmak zorunda kalmışlardı.
|